2025-03-13
  • 2025-03-13
  • İncilipınar Mah. Nail Bilen Cad. Kelleci İş Merkezi No: 24 K:2 No:10 Şehitkamil/GAZİANTEP
Kategori: Yerel

CHP Gaziantep Milletvekili Melih Meriç'in kaleminden: Sınırın Ötesinde...

CHP Gaziantep Milletvekili Melih Meriç'in kaleminden: Sınırın Ötesinde...

Milletvekili Melih Meriç yazdı: Sınırın Ötesinde...

iLERİ GAZETE

 

Gökyüzü griye kesmiş, güneşin ışıkları bile bu ağır örtüyü delip geçemiyor. Rüzgâr, barut kokusunu taşırken, sınırın ötesinde yankılanan sessizlik, en yüksek çığlıktan daha ürkütücü. Yayladağı’na doğru ilerlerken, bir zamanlar çocuk kahkahalarının yankılandığı toprakların şimdi sessiz bir ağıt yaktığını görüyoruz. Kurşunların fısıltısı, yıkılmış evlerin arasından yükselen dumanlar, kimlikleri yüzünden öldürülmüş insanların hatıraları…

 

Arsuz’dan Defne’ye, Yayladağı’ndan Samandağ’a kadar adımladığımız her karış toprak, yok edilen bir halkın izlerini taşıyor. Sınır kapısına yaklaştığımızda, gölgelerin arasından fısıltılar yükseliyor. Kadınlar örtülerine sarılmış, gözlerinde yaşlarla sesimizi duymaya çalışıyor. Küçük bir çocuk, annesinin eteğine yapışmış, gözlerini kaldırıp bakıyor. Aç mı, korkmuş mu, yoksa her şey için artık çok mu geç?

 

Birkaç adım ötede, bir adam yalvarıyor:

 

“Ne olur, çocuğumu alın buradan!”

 

Cümlede ne öfke var ne isyan, sadece tükenmişlik. O adam, bir terörist değil. O adam, siyasi bir hesap peşinde değil. O adam, sadece bir baba. Ama aldığı tek cevap, sessizlik.

 

Bugün sınırın diğer tarafında yıkılmış köyler, boşaltılmış evler, terk edilmiş pazar yerleri var. Bir zamanlar bereketle dolup taşan bu sokaklar, şimdi mezarlık sessizliğine gömülmüş. Tarih, bu topraklarda defalarca yazıldı ama hep kanla!

 

Hatırlayın, Suriye’de "barış sağlandı" diyenleri. Hatırlayın, "Büyük bir zafer kazandık" diye övünenleri. Onların zafer dediği şeyin ardında, yüzlerce yakılmış ev, mezarlıklara dönüşmüş kasabalar var. Diplomasi, strateji, uluslararası çıkarlar… Kağıt üzerindeki bu kelimelerin burada hiçbir anlamı yok. Çünkü sınırın ötesinde, bir halkın hayatta kalma savaşı var.

 

Bugün kimliğiyle doğan, kimliğiyle ölmek istemiyor. Ama burada, doğduğun yer ve inandığın şey, kaderini belirliyor. Mezhebini soruyorlar, sonra karar veriyorlar: Yaşayacak mısın, ölecek misin?

 

Ramazan ayında duaların yükseldiği bu topraklarda, aynı isimle, aynı kutsallıkla kan dökülüyor. Cihat dedikleri şey, yalnızca bir bahaneye dönüşmüş. Müslüman kanı, Müslüman elleriyle dökülüyor. Kur’an-ı Kerim’in öğretileri, çıkar hesaplarının kılıfı haline getiriliyor.

 

Kimlikler üzerinden dizayn edilen ayrışmalar, yalnızca Suriye’yi değil, tüm dünyayı tehdit ediyor. Avrupa’da yüzyıllar süren mezhep savaşlarının yarattığı yıkım hâlâ unutulmadı. Ama geçmişin dersleri, geleceğin savaşlarını engellemiyor.

 

Gittiğimiz yerlerde, konuştuğumuz insanlar bize yalnızca bir trajediyi değil, bir soykırımı anlatıyor. Sınırın ötesinde öldürülenlerin birçoğu Alevi. Mezhebi yüzünden infaz edilen kadınlar, kaçırılan çocuklar, yerle bir edilen köyler... Yüz yıllardır aynı baskıyı yaşayan bir halk, şimdi yeni bir trajediyle yüzleşiyor. Kimi zorla göç ettiriliyor, kimi kaybediliyor. Kimi ise sadece Alevi olduğu için öldürülüyor.

 

Sınırın bu tarafında, politik hesaplar yapılıyor. Masalarda planlar çiziliyor. Hiçbir strateji, bir halkın göz göre göre yok edilişine bahane olamaz.

 

Türkiye’nin artık güçlü bir diplomasi kurması, insan odaklı bir dış politika benimsemesi gerekmiyor mu? Çatışma alanlarından yükselen çığlıklara sağırlaşarak nereye kadar gidilebilir? Uluslararası arenada gerçek bir barış aktörü olmak için masada daha cesur, sahada daha insani olmak gerekmiyor mu?

 

Bugün susulursa, yarın bu suskunluğun bedeli çok daha ağır ödenir.

 

Dünya, bu trajediye gözlerini kaçırarak bakıyor. Bir halkın yok oluşunu izlemek, ona destek vermekten farksızdır. Bugün Lazkiye’de yakılan köyler, kaçırılan kadınlar, kaybolan çocuklar unutulursa, bu unutkanlık başka topraklarda yeni trajediler doğuracak.

 

Uluslararası hukuk, insan hakları bildirgeleri, masa başında alınan kararlar… Hiçbiri bir çocuğun açlıktan donmuş bedenini geri getirmez. Hiçbiri, kaçırılmış bir kadının yaşadığı dehşeti silemez.

 

İnsanlık, satır aralarında değil, vicdanlarda yazılır.

 

Lazkiye’de işlenen insanlık suçları, yalnızca Suriye halkına değil, insanlığın vicdanına işlenmiş bir lekedir. Ama asıl utanç, buna susanların utancıdır. Bugün susanlar, yarın seslerinin duyulmasını beklemesin.

 

Çünkü tarih susanları hatırlamaz!

Bunları da Okuyabilirsiniz.

Hakkımızda

İlkeli Yayıncılık