“Bir yılı aşan salgın dönemi nasıl bir düzende yaşadığımızı bir kez daha gözler önüne serdi. Bu düzen patronların kâr hırsını toplum sağlığının önüne koymaktadır. Emekçiler ölüm ve açlıkla baş başa bırakılmaktadır.
Refah toplumu yarattıklarını iddia eden emperyalist ülkelerin emekçiler söz konusu olduğunda üç maymunu oynamaları, salgın ile mücadele yerine sermayenin çıkarlarını başa yazdıklarının ilanıdır. Salgın ile mücadelede en etkili araç olan aşılama çalışmaları, patent tartışmaları ve ticari kaygılarla yürütülmektedir. Bu durum tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Kapitalist emperyalist sistemin yoksul ülkelerin emekçi halkları için ne anlama geldiği böylece bir kez daha teyit edilmektedir.
Ülkemizde de tablo farklı değildir. AKP iktidarı son bir yılda salgın karşısında etkin önlemler almak yerine büyük bir algı yönetimine gitmiş, ortaya çıkan krizi fırsat bilerek gericiliğin önünü açmış, her türlü aykırı sesi ise yasaklamalarla kısmaya çalışmıştır.
Salgın önlemleri bahane edilerek gündeme getirilen 1 Mayıs yasakları bunun son örneğidir.
Pandeminin ilan edildiği Mart 2020’den bugüne tam kapanma çağrılarına kulaklarını tıkayan, emekçileri sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda bırakan AKP iktidarının işçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı “pandemi önlemleri” bahanesi ile yasaklaması politik ve sınıfsal bir tutumdur.
Pandeminin ve ekonomik krizin ağır yükünü taşıyan emekçiler bugün yoksulluk, işsizlik, hastalık ve ölümle karşı karşıyadır. İşten çıkarmaların yasaklandığı algısı yaratılsa da ücretsiz izinler ve kısa çalışma uygulamasının yanı sıra emekçiler kod 29 gibi insanlık dışı yaftalamalarla işsiz bırakılmaktadır.
Bu yükü omuzlarında en fazla hissedenler ise yine emekçi kadınlardır. Bugün milyonlarca emekçi kadının işine son verilerek evin yolu gösterilmiştir.
Emekçileri yoksulluk, açlık ve ölümle köşeye sıkıştırırken, gericilikle teslim almaya çalışan sermaye iktidarı, öncelikle kadınları hedef almaktadır.
Güvencesiz ve kayıt dışı çalışan ev işçisi kadınlar evine ekmek götürememekte, herhangi bir sosyal haktan yararlanamamaktadır.
Uzaktan ve esnek çalışma dayatmasıyla karşı karşıya kalan kadın emekçiler uzayan mesai saatlerinin yanı sıra ev içinde artan iş yükü ile karşı karşıyadır.
Çocuk bakımı, eğitimi, sağlık hizmetleri, salgın döneminde artan beslenme ve hijyen ihtiyacı kadınların omuzlarına yüklenmektedir.
AKP iktidarının lütuf gibi sunduğu on yaşının altında çocuğu olan annelere idari izin gibi uygulamalar ise kadınların geleneksel rollerini pekiştirmektedir. Bu düzenlemeler bile özel sektörde çalışan emekçi kadınlar için uygulanmamakta, çocuk bakımından yegane sorumlu ilan edilen kadınlar bu nedenle de işini bırakmak zorunda kalmaktadır.
Kadınlar, işsizlik ve yoksulluğun yanı sıra pandemi sürecinde artan ev içi şiddetle mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Şiddeti önlemeye dönük etkin önlemler alması gereken AKP iktidarı ise bir gece vakti kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını çekebilmektedir.
İstanbul Sözleşmesi yetmez diyen gericiler, 6284, Medeni Kanun’u işaret etmekte, laiklik ilkesinin topyekûn kaldırılmasını talep etmektedir.
İlerici Kadınlar Derneği olarak haklarımızdan, İstanbul Sözleşmesi’nden, laiklikten vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
Emekçi sınıfları işsizlik, yoksulluk ve hastalık kıskacına hapseden, gericilikle kuşatan bu düzeni değiştirmek bizim elimizde. Salgın bir kez daha göstermiştir ki işçi sınıfının tarihsel mücadelesi ve kazanımlarının ileriye taşınması, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele, bugün insanlığın geleceği için mücadele etmek demektir.
İşçi sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’a giderken ilerici, emekçi bütün kadınları örgütlü gücümüzü büyütmeye, eşitlik, laiklik ve sosyalizm için yan yana gelerek mücadele etmeye çağırıyoruz.”